Son aylarda “ Küresel Risk iştahı “ tanımı, Merkez Bankası duyurularında, bankaların bültenlerinde,medyanın ekonomi haberlerinde sık sık kullanılmaya başlandı.Yatırımcıların risk almaya yönelik eğilimlerine risk iştahı denir.Diğer bir tanımla sermaye sahibinin elde etmeyi umduğu getiri karşılığında, göze aldığı risk seviyesidir.
Küresel risk iştahını yansıtan endeksler içinde volatilite (oynaklık) endeksi (VIX) önem arz etmektedir. Bu endeks dünya ticaretinin normal seyrettiği,olağan dönemlerde düşerken, kriz ihtimalinin olduğu olağandışı dönemlerde yükseliyor. VIX, korku veya stres endeksi olarak da adlandırılır.
VIX endeksinin yükseldiği ve dalgalandığı dönemlerde, küresel yatırımcılar riskten kaçar.Yabancı bir ülkenin borsalarına ve tahvillerine yatırdıkları parayı dövize çevirip, kendi ülkelerinde veya gelişmiş başka ülkede, daha güvenceli bir yatırım aracına yönelirler. Bu nedenle küresel risk iştahının azalması,Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde borsa endeksinin düşmesine, dolar kurunun ve faiz oranlarının yükselmesine yol açar. Bu sav’ı alttaki kriz kahini Rubininin açıklamaları kuvvetlendirmektedir.
1-Roubini, ABD'de 2013'te ikinci dip, Türkiye'nin de aralarında bulunduğu gelişen ülkelerde ise sert iniş yaşanacağını belirtti.
2- Yatırım kararlarını da anlatan kriz kahini, “çok param olsaydı genelde nakitte kalırdım, özellikle de dolarda" dedi. Prof. Roubini, Amerikan dolarının finansal kriz dönemlerinden güçlü olduğunu savundu.
3- Ayrıca Roubini, bütçe açığı ve kamu borcu düşük olan Kanada ve Avustralya gibi ülkelerin tahvillerini alacağını, emtialardan ve hisse senetlerinden ise uzak duracağını belirtti.
İspanya, Portekiz ve Yunanistan’daki belirsizlikler VIX grafiğini sık sık dalgalandırdı.Küresel risk iştahı önem kazandıkça piyasalardaki analistler, eskiden Türkiye’nin ve ABD’nin birkaç önemli göstergesini izleyerek, finans ve ekonomi konusunda karar alıyorlardı. Günümüzde bunların yanında çok sayıda ülkenin en az üç-dört göstergesini izlemek gerekli hale geldi.
1- Avrupa ülkelerindeki haftalık tahvil ihaleleri, faiz dışı fazla oranları ve siyasi gelişmeleri izlenmeli.
2-ABD, Japonya, Çin,Almanya ve Hindistan’daki sanayi üretimlerinin ve ekonomilerin seyri araştırılmalı,dünya ülkelerine etkileri araştırılmalı.
3- Herhangi bir ülkedeki sıkıntıların, salgın krize dönüşüp,dönüşmeyeceğinin irdelenmesi gerekir.
4-Ekonomilerdeki bir sorunu çözmek için yapılan müdahalelerin etki ve tepkilerinin dikkatle irdelenmesi gerekir.
Ülkemizde ekonomi yönetimi ve Merkez Bankası, küresel risk iştahını günlük hatta saatlik izliyor. 2012 yılın da dünyadaki ticaretin nispi daralması sonucu açığa çıkan kriz beklentisi sebebi ile ABD,AB merkez bankaları finansal sorunları çözmek ve ekonomileri canlandırmak için piyasalara yaklaşık % 1 ile bol miktarda para sürüyorlar. T.C. merkez bankası Uluslar arası piyasaya TL değerli kalacaktır diye güven vererek, VIX endeksi de düşüp, piyasalardaki korku ve endişe azalınca, Türkiye ekonomisine daha yüksek tutarda kısa vadeli yaklaşık % 7 maliyetli portföy sermayesi giriyor. Bu giriş de cari işlemler riskini azaltıyor ve ekonomiyi geçici olarak rahatlatıyor.
Küresel risk iştahına bağımlı kalmamak için tasarrufların artırılması, ekonomik büyümenin diş talepten kaynaklanacak şekilde, her türlü üretimin artması ve desteklenmesi( Çin ekonomisi örnektir. ) şeklinde, krizden daha az etkilenen ülkelere yapılan ihracatın artması ,üretim ve ihracatın içinde orta ve yüksek teknolojik ürünlerinin payının artması gibi bir yöntemle ekonomi dış şoklara karşı daha dayanıklı hale getirilmelidir.
Bu hedefi realize edene kadar dünya siyaset ve ekonomisindeki en ufak olumsuzlukta acaba deyip tedirgin olmaya devam edeceğiz.
.
T.C. Merkez Bankası TL güçlü olacak diyerek Türkiye’ye çektiği risk iştahlı para ülkemizde döviz artışını frenlediği için ithalatı aşırı arttırıyor, ihracat- ithalat arasındaki farkı yani cari açığı arttırıyor.Cari açığı kapatmak için iç ve dış borç temin edip, toplam borcu arttırıyoruz.Sonuçta ekonomi ısınıyor varlıklar balon gibi şişiyor. Sonrasında da ilgili, ilgisiz bakanlar açıklama yapıyor.Cari açık finanse edildiği sürece sorun yoktur diyorlar.İddia ediyorum Japonya’ da, Almanya’da İngiltere’de hiçbir bakan bu söylemde bulunamaz. Ayrıca Dışişleri Bakanımız Ahmet Davutoğlu, ''1970'lerin sonunda 1 sen te, 2001'li yıllarda milyar dolarlara, yüz milyon dolarlara muhtaç olan Türkiye, bugün yılda 1,5-2 milyar dolar karşılıksız hibe veriyor'' diyor.
Merak ediyorum acaba dünyada toplam borcu arttığı halde 2 milyar hibe veren bir başka ülke var mı ?
Birde Balon gibi şişmeye canlı bir örnek verirsem; Kağıthane Ortabayır’da müteahhit arkadaşım 100 m2 daire için, 400.000,--TL istemektedir.Halbuki dairenin arsa dahil maliyeti 100.000,-- TL’yi geçmesi mümkün değildir.Bu durumda alıcı vatandaş bankaya başvurdu 10 yıl vadeli konut kredisi ile konutu toplam 500.000,-- TL ye aldı, Oldu ya, risk iştahı ile Türkiye ye gelen para ,yeni bir risk iştahı veya güvenli liman arama sebebi ile dışarıya çıkarsa bu daireni n fiyatı 80.000,-- TL, tüketici bu durumda ne yapacak ? en büyük zararı kim görecek ?
Size bu ayki önereceğim kitap; Doğan Yurdakul ve F.Cengiz Erdinç’in yazdığı Menderesin avukatı Burhan Apaydının anılarını anlatan “Adalet Savaşcısı” adlı kitabı mutlaka okuyun.
Kitap’da Cengiz Erdinç soruyor. Sadece kamuoyu desteği’ mi, rejimleri ayakta tutabilir ?
Burhan Apaydın cevap veriyor. Mustafa Kemal 1924’te Cumhuriyet’i ilan edip, Cumhuriyet’in temelini 1924 Anayasası’na oturttuğu halde,derhal İzmir’de İktisat Kongresin’i toplamış ve Türkiye’nin ekonomik alanda kuvvetli olması halinde Cumhuriyetin yaşayabileceği kuralını ortaya atmıştır.Bir ülkede üretime konu mallar,ihraç edilerek ülkeye döviz kazandırılamıyorsa,Cumhuriyet rejiminin devamının mümkün olamayacağı gerçeğini göstermiştir.1929 ‘da dünya ekonomik krize girdiği halde,Atatürk’ün bu prensibi sayesinde Türkiye bu krizin etkisinden uzak kalmıştır.Bugün dahi partilerimizin demokratik anlayışa sahip olmalarına rağmen,bunun demokratik rejimi ayakta tutmaya yeterli olmadığı gerçeğiyle karşı karşıyayız.Üretime dayalı bir iktidar,ancak rejimin varlığını koruyabilir…İşte Türkiye’de Cumhuriyet rejimini ve demokrasiyi korumanın,ayakta tutmanın tek yolu,siyasal partilerin ülkeyi ekonomik bakımdan güçlü kılacak bir sisteme sahip olmaları ve bunu gerçekleştirecek kuralları da ortaya koymaları sayesinde mümkün olabilir. Bugün Türkiye böyle bir gerçekle karşı karşıyadır.
Yorum Yazın