Bakara suresinin 30-37 ci ayetleri insanın yaratılış serüvenini anlatır. Ben ilahiyatçıyım. Ancak burada siz okurlarıma din dersi verecek değilim. Ben olaylara Kur-an’ın, islamın bakış açısı ile bakarım. Bu ayetlerde geçen iki konuya dikkatlerinizi çekeceğim. Biri ırkçılık diğeri de şu günlerde siyasilerin dilinden düşürmediği beka meselesi. Bu konuları inancım gereği kırmadan dökmeden irdeleyeceğim. Hakaret etmeden eleştirilerim olacak.
Önce şu ilk işlenen ırkçılık olayına değinip sonra beka sorununu inceleyelim:
Bakara suresinin 34. Ayetinde Allah (c.c.):hani biz meleklere ve cinlere Âdem’e secde edin, demiştik. İblis hariç hepsi secde ettiler. O yüz çevirdi ve büyüklük tasladı. Böylece kafirlerden oldu. Evet, ayetin anlamı bu. Yaratılmışlardan olan şeytanın ilk işlediği suç ırkçılık. Yani şeytan kendisinin Hz. Âdem’den üstün olduğunu iddia ederek ilk günahı işledi. Ve Allahın rahmetinden kovuldu.
Ondan sonra bu suçu, şeytana uyarak zaman zaman insanlar da işlemekteler. Bu gün bunun en bariz örneğini Siyonist Yahudilerin işlediğini görmekteyiz. Irkçı yaklaşımları ile nasıl yeryüzünü fesada verdiklerini maalesef görmekteyiz. Ümmetin kalbine bir ur gibi saplanan İsrail, Filistinlilere, İslam dünyasına ve dahi insanlığa kan kusturmakta.
Bu şeytani suçu sadece Yahudiler işlememekte. Dünyanın dört bir yanında her millet, her toplum işlemekte. Koskoca Osmanlı bu ırkçılık belası yüzünden dağıtılmıştır. İngiliz Lavrens, Araplara, “Siz Arapsınız onlar Türk. Neden sizi onlar yönetsin.’’ diyerek kışkırtmıştır. Bunda da başarılı olmuştur. Yine bin yıl yaşadığımız Kürt kardeşlerimizi kışkırtarak bir PKK sorununu bize hediye etmişler. Bu ırki yaklaşım, kabilecilik, hatta beldecilik ne insanlığa ne de İslam’a uymayan davranışlardır. Hucurat suresinde üstünlüğün takvada yani Allaha bağlılıkta olduğu vurgusu yapılır. Ne hikmetse bu ayeti herkes kendi üzerine almaz. Sana ayeti okur ama bal gibi kendisi ırkçılık yapar. Bu doğuda, batıda, güneyde, kuzeyde her yerde bir olgudur. Bu insanlığın açmazıdır. Şeytani bir suçtur. Bu suçtan tepeden tırnağa, yediden yetmiş yediye, hangi makamda olursak olalım sakınmamız gerekir. Halka verirler talkını kendileri yutarlar salkımı cinsinden olmamalıyız.
Türk kavramı üzerine bir iki kelam ettikten sonra beka meselesine değineceğim. Türk deyince bir ırk akla gelmemeli. Osmanlı bunu çok iyi halletmiş. Osmanlının şemsiyesi altında tüm ırklar eşit haklara sahip olarak özgürce yaşamışlardır. Hatta Ermenileri bile buna dahil edebilirsiniz. Ermeniler Osmanlının adaletinden dolayı bildiğim kadarı ile en sadık teba imişler.
Ben Japonya’ya gitmiştim. Bir Koreli ile karşılaştım. Pakistanlılara hocalık yaptım. O Koreli Hıristiyan olmasına rağmen Pakistanlı’larla kalıyordu. Beni çok seviyordu. Bana hiç unutamam ’’OSMAN TURKO’’ diyordu. Beni Türkiye’ye dönüşümde, tren garına kadar arabası ile o getirdi. Rabbim hidayet nasip etsin.
Şimdi seçim sathı mahallinde sıkça kullanılan beka meselesini irdeleyelim. Evet, ben de beka meselesine inananlardanım. Yani beka sorunu var. Üstad Abdurrahman Dilipak, geçenlerde buna değindi. Beka sorununun yanlışlığına dikkat çekti kısaca. Evet ben de yanlış olduğunu izah etmeye çalışacağım. Ancak yanlışta olsa bu sorun var. AK Partili Burhan Kuzu Avrupa’ya gitmiş. Konuşma esnasında muhatabına biz dokuz kardeşiz demiş. Muhatabı olamaz demiş. O da oldu bile demiş. Olmasın desek de beka sorunu oluyor.
İlk beka sorununu atamız Âdem ve Havva yapmış. Bakara suresinin 35. Ayetinde Allah (c.c.):Ey Âdem! Sen ve eşin beraberce cennette yerleşin. Orada kolaylıkla istediğiniz zaman her yerde cennet nimetlerinden yiyin; sadece şu ağaca yaklaşmayın. Eğer bu ağaçtan yerseniz her ikiniz de kendinize kötülük eden zalimlerden olursunuz dedik.
Evet, 35. ci ayetin meali bu. Otuz altıncı ayette şeytanın Hz. Âdem ve Havva’yı kandırmasından bahsedilir. Rivayete göre şeytan Âdem ve Havva’ya şöyle fısıldar. Der ki: Allah niçin o ağaçtan yemenizi yasakladı biliyor musunuz? Eğer o ağaçtan yerseniz ölümsüzleşeceksiniz. Ve böylece yasak meyveyi yedirerek ilk yasağı(günahı) şeytan Adem (A.S.) ve Havva’ya deldirmiş ve cennetten kovulmalarına sebep olmuştur.
Bu yüzden insan fıtratında ölümsüzlük tutkusu vardır. Yani insan ölümsüz olmayı ister. Ebedi olmayı ister. Hâlbuki başlangıcı olanın sonu da vardır. Biz ne deriz ölüm bir yok oluş değil ebedi bir hayatın başlangıcı. Ahiretteki ebedilik konusu kelamcıların konusu olmuştur. Şimdi bu detaya girmeyeceğim.
Bilhassa siyasilerin beka meselesinin aslını izah etmeye çalışacağım. Evet, beka(sonsuzluk) Allah cc mahsustur. Allah’ın zati sıfatlarından biri BEKA (sonsuz) dır. Ama insan fıtratında sonsuzluk aşkı, isteği vardır. Eğer bu arzusuna gem vuramaz ise Âdem babamız gibi günah işler. Cennetten kovulmasına sebep olur. Eğer tövbe etmezse ahirette kaybedenlerden olur. Onun için beka sorunu yapıp aşırı hırçınlık zarar verir.
Beka sorununu her fani yapabilir. Bunu Cumhurbaşkanı yapabilir. Ana muhalefet partisi başkanı yapabilir. Veya diğer muhalefet partileri yapabilir. Hatta her insan yapabilir. Yani insanın fıtratında vardır bu. Öfke her insanda vardır. Öfke kontrol edilirse insana zarar vermez. Yoksa zarar verir. Bu yüzden atalarımız ’’Öfke ile kalkan zararla oturur’’ demişlerdir.
Beka sorunu noktasında siyasilerden örnekler vermeye çalışacağım. Demirel Türk siyasetinde adından sıkça söz edilen bir liderdir. Altı kez gidip yedi kez gelmiştir. Ben siyasete kafa yoran biriyim. Yaklaşık on yıl başbakanlık yapmıştır. Yedi yılda cumhurbaşkanlığı yapmıştır. Hatta anayasayı değiştirtip bir yedi yıl daha Cumhurbaşkanı olacaktı. Çok uğraştı değiştirtemedi. İşte onun bu arzusu siyasette kalmak için bir beka sorunuydu. Ecevit yine Türk siyasetinin önemli simalarındandı. O da sanırım yaklaşık altı yıl başbakanlık yaptı. Vefatına kadar da partisinin başında idi. Erbakan hocamız da 85 yaşlarında vefat etti. Sadece 10 ay başbakanlık yaptı. O da vefat edinceye kadar partisinin başında idi. Rahmetli Özal 6 yıl başbakanlık, üç buçuk yıl da cumhurbaşkanlığı yaptı.
Bunları niye anlatıyorum. Yani ebedilik duygusu, baki kalma duygusu atamız Âdem’den kalma bir miras. Ancak sonuçta hepsi de hakka yürüdüler. Beğenin beğenmeyin bu ülkede iktidarda da muhalefette de siyaset yaptılar. Seçim sonuçlarına rıza gösterdiler. Bu günkü iktidar muhalefette kalmayı göze alamıyor. Neden korkuyor bilmiyorum. Yukarda sözünü ettiğim Liderlerde iktidarda yanlış yaptılar. Mesela Demirel İlksan yolsuzluğu ortaya çıkınca gayet pişkin bir şekilde ’’verdimse ben verdim’’ dedi. Kimse de yargılayamadı.
Şimdi esas anlatmak istediğim şu; beka meselesi deyip toplumu germemek lazım. Tüm siyasiler fanidir. İktidardan da, bu dünyadan da göçüp gideceklerdir. Benden sonrası tufan olmayacak. Hatta bu dünyanın sonu da gelecektir. Hele iktidardakiler daha sorumlu olmalılar. Şimdilerde beka sorunu diye muhalefete şer itifakı, zillet illet ittifakı gibi ağır eleştiri yapılmakta. Neredeyse muhalefete terörist damgası vurulmaya çalışılıyor. Hele şu FETÖ ve PKK olayı o kadar sulandırıldı ki değme gitsin.
Terörün tanımını yargıçlar yapar. Güvenlik güçleri yapar. Ve de gereğini yaparlar. FETÖ ve PKK ile iktidar ve muhalefet partileri uzaktan yakından iltisaklı olmuştur. Kimse sütten çıkmış ak kaşık değildir. Mesela AK Partinin halen milletvekili olan Orhan Miroğlu ’PKK ya terör örgütü diyemeyiz’’ diyor. Sayın Cumhurbaşkanı Tayyip ERDOĞAN da, CHP’yi PKK ile HDP ile işbirliği yapmakla suçluyor. Evet bunlar seçim sathı mahallinde sarf edilen cümleler. Sanırım hukuki bir işlem yapılmayacak. Ancak beka meselesi yapıp, toplumu gerecek tehlikeli ifadelerden uzak durmak gerekir. Eğer muhalefete beka sorunu var diye terörist damgası vurursanız. Ülkenin yarıya yakınına terörist damgası vurursunuz. Bu kadar teröristi ceza evleri almaz.
Ben eleştirilerde seviyeli olunması taraftarıyım. Sayın Cumhurbaşkanıma hakaret edenleri hep susturmuşumdur. Kavga da etmişimdir. Kimsenin siyasi liderine hakaret edilmemeli. Beka meselesi yüzünden toplum gerilmemeli.
Selam ve dua ile…
Yorum Yazın