Şu anda “TOPRAK BİTERKEN” adlı bir kitap okuyorum. Küresel Finans Oligarşisi sınır tanımaz bir şekilde yaşamı gasp etmiş durumda.Bu finans sektörü yaklaşık dört yüz yıldır bu emeline ulaşmak için meşru, gayri meşru tüm yöntemleri uyguluyor.Bu hedefine ulaşmak için fesat çıkarıyor,kan döküyor.Bu güçler tüm kurumları ellerinde tutuyor.Bu güçler ülkelerin yönetimini ya ele geçiriyor,ya da kendilerine boyun eğdiriyor. Sonuçta insanlığı öldürüyor.yaşadığımız gezegen tüm canlılar için yaşanmaz hale geliyor.
Bu küresel finans oligarşisi ilk olarak işe tohumdan başlıyor. Tohumun genetiğini değiştiriyorlar. Bunu yaparken insanları ikna edici argümanlar öne sürüyorlar.Dünya nüfusu hızla artmakta bu kadar nüfusu doyurmak için tohumu ıslah etmek gerekir tezini geliştiriyorlar. Medyada, basından bir deri bir kemik kalmış aç insanların dramını ekranlara getiriyorlar.Halbuki gıdalar yeryüzünde adaletli dağıtılsa açlık sıkıntısı yok denecek kadar ortadan kalkacak.Bu küresel oligarşinin amacı ve hedefi servetine servet katmak. Dünyayı avucunun içine alıp insanları, ülkeleri istediği gibi yönetmek.
Tohumun bozulması adeta domino etkisi yapıyor. Genetiği değiştirilmiş ürünler insan sağlığını bozuyor. Bu daha çok hastahane, daha çok ilaç tüketimi demek.Bu da kargil gibi şirketlerin,rakofellerlerin kazancına kazanç katıyor.Bu küresel finans oligarşisi tohumu değiştirirken geleneksel tarımı ortadan kaldırıyor.Geleneksel tarımı ortadan kaldırırken köyler boşaltılıyor.Köylüler büyük metropollerin varoşlarında sağlıksız ortamda yaşamlarını idame ettirmeye çalışıyorlar.Burada siz okurlarımı çok ayrıntıya girerek sıkmak istemiyorum.Gerçekleri öğrendiğiniz zaman, pazıları birleştirdiğinizde ortaya garip bir durum çıkıyor.
Modern tarım adı altında, geleneksel tarıma vurulan darbe beraberinde çok mu çok sorunlar ortaya çıkarıyor. Endüstriyel tarım karşısında rekabet edemeyen köylü ürettiği ürünün karşılığını alamıyor. Borç batağına saplanarak arazisini satmak zorunda kalıyor.Üretmeyen bir ülke haline geliyoruz. Sonunda samanı, patatesi ve bir çok ürünü dışarıdan almak zorunda kalıyoruz. Aldığımız ürünler endüstriyel tarım ürünleri olduğu için sağlığımızı alabildiğine tehdit ediyor. Alzaymır, kanser, böbrek yetmezliği gibi hastalıklar önlenemez boyutlara ulaşıyor.Hele hele kimyasal gübreler, tarım ilaçları doğayı kirletmede felaketin boyutlarını korkunç hale getiriyor. Akar sularımız, meralarımız, otlaklarımız, denizlerimiz kirleniyor. Genetiği değiştirilmiş hormonlu gıdaları yiyen insanlardan yapay bir insan nesli ortaya çıkıyor. Ülke insanının 3/1 obezite veya obezite olma yolunda. İnsanoğlu adete bastığı dalı kesiyor.
Tüm bu sorunlardan kurtulmanın çaresi, çözümü yok mu? Çare sensin, benim, o, biziz, sizsiniz, onlar. Ülke olarak insanlık camiası olarak bu fesat girişimine karınca misali dur demeliyiz. Bunu sadece hükümetten, bir partiden, bir kuruluştan beklememeliyiz. Bilhasasa uzun yıllar destek verdiğimiz AK Parti hükümeti bu konuda sınıfta kalmıştır. Küresel oligarşinin hegemonyasına boyun eğerek tohumun bozulmasına boyun eğerek tarımı öldürmüştür. Kargil gibi şirketlere şeker fabrikalarını satarak NBŞ gibi zehir saçan zararlıların yaygınlaşmasına sebebiyet vermekte.Ondan sonrada yerlilik ve millilik masalları anlatmakta.Beka meselesini ortaya atarak seçim propagandası yapmakta.
Tüm hesapları biraz daha nasıl iktidarda kalırım. Ülke insanın sağlığı çok önemli değil.Efendim şehir hastaneleri kuruyorlar ya. Sağlığa büyük yatırım yapıyorlar ya diyebilirsiniz. Tüm bu yatırımlar küresel finans oligarşisinin menfaatleri doğrultusunda gerçekleştiriliyor.
Bu gidişe dur demek lazım. Küresel finans oligarşisi hedefine ulaşmak için her türlü yöntemi deniyor. Kendine hizmet edecek siyasetçiler buluyor. Bunların milliyeti,dini ırkı ne olursa olsun fark etmiyor.Demokrasiyi hedefine ulaşmak için bir araç olarak kullanıyor.İnsan fıtratına uygun bir yaşamın tesis edilmesi için bir yerden başlamak gerekir. Mevcut iktidarın bu noktada bir şey yapacağını sanmıyorum. İyi niyetle bu iktidara destek verdim. Ancak hep yapacağız edeceğiz ifadeleri ile halk uyutuldu. Toplumun gazını almak için “One minüt, ey Tramp’’ çıkışları ile yetinildi.Şeker fabrikalarının satılması,İsrail’le yapılan antlaşmaların kesintisiz devam etmesi, yerli tohumun, geleneksel tohumun yok edilerek İsrai’lden tohum alınması bunun tipik örneklerinden.
Bu iktidar bir daha gitmemek için tüm yöntemleri deniyor. Daha önce AK Partinin yanlışları başlıklı makalemde bu konuya değinmiştim. Abdurrahman Dilipak’la görüşüyorum. Şikayetlerimi kendisine ilettim. Beni dinlemiyorlar diyor. İktidar, mış gibi yapıyor. Fetö ile mücadele ediyorum diyor. Bu mücadelesinde hakkaniyet yok. Önü kesilmek istenen insanlara Fetö damagası vuruluyor. Ya da Fetö ile mücadelede Şamil Tayyar’ın dediği gibi iltimas geçiliyor.İdris Naim Şahin’in terör örgütüne paçayı kaptırdığı ifşa ediliyor,Çaybaşında İsmet Yanık Fetö ile ilişkilendiriliyor, Enver Yılmaz’ın Fetöden dolayı görevden alındığı söyleniyor, ama ne hikmetse Ünye’de Fetöcülerle bir arada çok çok fotoğraf kareleri bulunan Hüseyin Tavlı aday gösteriliyor. Defaatle söylüyorum. Bir insanın suçu ispat edilene kadar masumdur. Ama bir şüphe varsa dedi kodu varsa hepsine aynı muamele yapılmalı. Etik olan da bu değil mi?.Yada suçu ispatlanmayan hiç kimsenin önü kesilmemeli. Benim FETÖCÜM SENİN FETÖCÜN mantığı yürütülmemeli. Bu eleştirilerimize kulak verilmedi. Ordu’da Ünye’de seçim kazanıldı. Ama İstanbul’da Ankara’da kaybedildi. Şimdi AK Partinin etkili ve yetkilileri elini şakağına koymalı. Ankara, İstanbul mu daha büyük, Ünye Ordu mu daha büyük.Terörün etnik kökeni olmaz.
Benden söylemesi.
Selam ve dua ile. Allah cc emanet olun.
Yorum Yazın