Çağımız insanı sağlık açısından çok zor durumda. Bunun farklı sebepleri var. Bu sebeplerin başında yanlış beslenme var. Gıda maddelerindeki bozulma insan sağlığını tehdit eder duruma gelmiştir. Sosyal medyada, TV kanallarında ve çeşitli platformlarda konunun uzmanları tehlikenin boyutlarını dile getirmekte, durumun vahametini tüm çıplaklığı ile gözler önüne sermekteler. Ancak sonuç değişmemekte.
Bunun farklı nedenleri var. Bu nedenleri kısaca açıklamak gerekirse şöyle sıralayabiliriz. Küresel finans oligarşisi sağlığımızı etkileyen tüm kurumları para hırsından olacak ki ifsat etmekte. Tarım ürünlerindeki tahribatı burada dile getirirsek bir kitap yazarız. Ancak ben burada kısaca özetleyip çözüm önerilerinde bulunacağım.
Küresel güç odakları çok paragöz oldukları için tohumun genetiği ile oynadılar. Bunu yaparken de masumane gerekçeler ileri sürdüler.''Nüfusun hızla arttığı gezegenimizde bu kadar insanı nasıl doyuracağız. Ürünlerin genetiğini değiştirelim ki fazla ürün alalım. Gıdalara katkı maddeleri katalım ki gıdalar bozulmasın. Üretici zarar etmesin, Satıcı, tüketici zarar etmesin''. İlk bakışta masumane bir yaklaşım değil mi?.
Gömleğin ilk düğmesini yanlış iliklerseniz son düğmeyi de yanlış düğmelemek zorunda kalırsınız. Niyet kötü olunca sonuç felaket olur. Felaketin boyutlarını kestirmek mümkün değil. Mantar biter gibi yeni yeni hastalıklar ortaya çıkıyor. Çağın en ölümcül hastalığı, aşırı kilo, obezite. kanser, alzaymır , otizm ve bir çok hastalık, yanlış beslenmenin sonucu. Bu yanlış beslenmeye etki eden faktörler var. Bin yıllarca insanlara besin kaynağı olan ürünler beslenme noktasında bir sorun olmazken, son dört yüz yılda küresel oligarklar, milletleri, insanları kasıtlı yanlış yönlendirmeleri sonucu felaketin boyutu katmerleşerek artmakta.
Allah cc tohumun genetiğini insan sağlığına ve bünyesine faydalı olacak şekilde kotlamıştır. Eğer siz tohumun genetiği ile oynarsanız beyin o GDO’lu ürünü algılayamaz. Nasıl ki bilgisayara virüs bulaştığında bilgisayar çöküyorsa, insan bedenindeki bağışıklık sistemi de aynen çöker. Bağışıklık sistemi çökünce de hastalıklar birbirini kovalar. Bazı insanlar bende şu hastalık var bu hastalık var diye sıralayıp durur. Bir ülke düşünün, zayıf düştüğü zaman düşmanlar üşüşür, üzerine çöker, o ülkeyi haritadan silmeye çalışır.
Sağlığımızı olumsuz yönde etkileyen biri de su sorunu var. Toprak biterken adlı bir kitap okuyorum. Küresel güçler su ile öyle kötü bir politika izliyorlar ki, ileriki zamanlarda eğer önlem alınmazsa bu gezegenin sonunu getirebilir. Belki de kıyametin kopuşu böyle olacak. Hep söylüyorum insanoğlu bastığı dalı kendi eli ile kesiyor.
Niye yapıyor bunu,niçin yapıyor?.
Burada bir tartışma açacak değilim. Ancak şunu söyleyebilirim. İnsanoğlunun çok kazanma hırsı, aç gözlülüğü bu sonucu doğurmakta. Peygamberimizin şu hadisi bu konuya ışık tutması bakımından çok manidar. O şöyle buyuruyor: "Ademoğlunun bir vadi altını olsa ikincisini ister, iki vadi altını olsa üçüncüsünü ister.Onun gözünü ancak toprak doldurur" Yine bu konuya ışık tutması bakımından bir örnekle izah etmeye çalışalım.
Bir demir çengele kan döküyorlar. Kediye de bu kanı yalatıyorlar. Kedi kanı yaladıkça demir çengel dilini yaralıyor. Bundan sonra kedi demir çengeldeki kanı yaladığını zannediyor. Halbuki yaladığı kan kendi dilinden çıkan kan. Kedi bir müddet sonra dilinin bittiğinin farkına varıyor. Küresel gücün tepe noktasında olan Rakofellerin hücre nakli yaptırarak 200 yıl yaşamayı planladığını duymuştuk. Ama aylar önce 102 yaşlarında öldü. Ne diyelim toprağı bol olsun.
Yukarıda, tüm medya organlarında insan sağlığını etkileyen zararlardan bahsedildiğini dile getirmiştim. Evet medya organlarında bu konular dile getirilmesine rağmen yeterli tedbirlerin alınmadığını görmekteyiz.
Bu konuda benim çözüm önerilerim olacak. Her şeyden önce' 'benden'' başlamalıyız. Bu konuda ben ne yapabilirim. Benim insan sağlığına nasıl katkım olur. Hiç bir şey yapamazsak Hz. İbrahim'in ateşini söndürmeye çalışan bir karınca gibi su taşıyabiliriz. Şunu hiç unutmamalıyız ki toplumlar, devletler bireylerden oluşur. Ben gayret edersem yığınların kurtuluşuna vesile olurum. Önce ben bir şeyler yapabilirimi dimağımıza yerleştirmeliyiz.
Diğer kurumlarda olduğu gibi, insan sağlığını ilgilendiren kurumlarda yerli milli bir politika izlemeliyiz. Yani milli bir seferberlik ilan etmeliyiz. Stratejik konularda hükümetlerin, belediyelerin elini taşın altına koymaları gerekir. Kar zarar mantığı ile değil, Sağlığımız açısından olaya bakmak gerekir. Bu konuda bu zikrettiğim kuruluşlar ciddi yatırımlar yapmalı. Dediğim gibi kısa vadeli kar zarar mantığı ile yaklaşım sergilenmemeli. Geleneksel tohumu, bin yıllarca insanlığa sorunsuz hizmet etmiş tohumları bulmalı.
Üretici ile işbirliği içinde bu tohumlardan sağlıklı ürünler üretmeli. A dan Z ye bu ürünlerin üretilmesini denetlemeli. Üretilen bu ürünleri kooperatifler kurularak ya da güzel bir sistem kurularak pazarlamalı. Bir imece usulü ile bu organizasyona katkı sağlanmalı. Devletin kurumlarında bu konular anlatılmalı. Kurumlardan faydalanılmalı. Gerek merkezi hükümetlerde gerekse yerelde, belediyelerde birimler oluşturulmalı. Daire başkanlıkları kurulmalı. Konunun uzmanları bir araya getirilip konu enine boyuna tartışılmalı. Alınan kararlar samimi bir şekilde pratik olarak uygulanmalı.
Tüm bu fikirler biraz uygulanabilirliği zor bir iş biliyorum. Ama aslolan zoru başarmak. Edison da bin kusur kere denedikten sonra elektriği bulmuş. Bu gezegende hep sahtekarlar para oligarkları yaşamıyor. İyiler de var. Ancak bu iyiler güç birliği yapmalı.
Selam ve sevgilerle. Kalın sağlıcakla.
Yorum Yazın